30 Eylül 2014 Salı

Bağımlılık

Hayat sürekli bir akıştır;her  şey değişiyor,hareket ediyor.Hiçbir şet sabit değil,hiçbir şey kalıcı değil.Senin tüm yaşamını mahvedecek olan kalıcı bir aşk anlayışı sana verilmiştir.Zavallı  kadından kalıcı aşk bekleyeceksin ve kadın senden kalıcı aşk talep edecek.
Aşk ikincil hale gelecektirkalıclık öncelikli hale gelecektir.Ve aşk öylesine narin bir çiçektir ki onu kalıcı olmaya zorlayamassın.Plastik çiçeklerin olabilir,insanların sahip olduğu şey budur :Evlilikleri,aileleri,çocukları akrabaları eşi dostu her şey ama her şey plastiktiktir..Plastiğin son derece ruhsal bir yanı vardır;O kalıcıdır(Tanrı-Aşk).Senin yaşamın belirsizliği kadar Aşk ta belirsizdir.Ve yarın burada olduğunu söyleyemessin.Yaşamın sürekli olarak değişiyor;çocukluktan gençliğe orta yaştan yaşlılığa,ölüme,sürekli değişiyor.Hiç bir maddesel var senin ebedi aşk ihtiyacını karşılayamayacaktır karşıladığını sandığın şeyler aşk değil bağımlılıktır..

Aşk nedir ?

Bu soruyu sormak zorunda olmamız üzüntü vericidir.Her şey doğal akışında iken  ne olduğunu herkes bilirdi.Fakat,aslen hiç kimse bilmez ya da çok nadiren bir kimse aşkın ne olduğunu bilir.Aşk en nadir tecrübelerden biri haline gelmiştir.Evet,onun hakkında konuşulur,onun hakkında filmler çekilir ve öyküler yazılır,oana ilişkin şarkılar bestelenir.Televizyon programlarda,radyolarda,dergilerde onu göreceksin ; aşkın ne olduğunu sana göstermek için muazzam bir endüstiri mevcuttur.Aşkın ne olduğunu anlama endüstirisinde birçok insan çalışmaktadır.Fakat aşk hala bilinmeyen bir olğu olarka kalır.Ve o en iyi bilinenlerden biri olmalıdır.Bu tıpkı birisinin yiyecek nedir sorusunu sorması gibidir.Birisi gelip bu soruyu sorsa şaşırmazmıydın? Sadece bir kimse en başından beri aç kalmış ve asla yiyeceğin tadına bakmamış olsaydı bu soru anlamlı olurdu.Bu Aşk nedir sorusuyla aynıdır.Aşk ruhun gıdasıdır ancak sen aç kalmışsındır ruhun aşkı elde edememiştir, bu yüzden senin sen tadını bilmiyorsun.Bu nedenle soru anlamlıdır ancak üzüntü vericidir.Benden yiyecek almıştır böylelikle beden hayatta kalmıştır.Ancak ruh gıda alamamıştır,bu yüzden  de ruh ölüdür yahut o henüz doğmamıştır ya da o her zaman ölüm döşeğindedir.

Aşktan En iyi Şekilde Faydalanmak

Aşkın kalıcı olması gerektiğini düşünme.Ve bu senin aşk yaşamını daha güzelleştirecektir çünkü sen bugün birlikte olduğunuzu ve yarına ayrılacağınızı bilirsin.
Aşk senin yuvana taze,hoş kokulu bir esinti gibi geli.Ve onu,varoluş ona izin verdiğin süre boyunca kalacak olan tazelik ve hoş kokularla doldurur.Ve sonra da dışarı gider.Tüm kapılarını kapatmaya çalışmamalısın aksi halde aynı taze esinti kesinlikle bayat hale gelecektir.Hayatta her şey değişiyor ve değişiklik güzeldir  o san giderek daha çok tecrübeler,daha çok farkındalıklar daha çok ve daha çok olğunluk sunar.

Aşkı şarabını içenler bilir..

Çok girift,karmaşık bir şeyin anlaşılması gerekiyor.Eğer aşık değilsen yalnızssındır.Eğer aşıksan gerçekten aşıksan yalnız başına olursun..Yalnızlık üzücüdür;tek başınalık üzücü değildir.Yalnızlık bir tamamlanmamaşlık duyğusudur.Sen birine ihtiyaç duyarsın ve ihtiyaç duyulan kişi mevcut değildir.Yalnızlık karanlıktır,onda hiç ışık yoktur.Karanlık bir evdir,birisinin ışığı yakmasını beklemek ve beklemektelir.Tek başınalık yalnızlık değildir.Tek başınalık kendini tam  olduğunu hissetmen anlamına gelir.Bu durumda hiç kimse yoktur,sen yeterlisin.Ve bu aşkın içersinde gerçekleşir.Aşıklar tek başlarına olurlar,aşkın aracılığı ile sen içsel bütünlüğüne dokunursun.Aşk seni  bütün hale sokar.Aşıklar birbirlerini paylaşırlar fakat bu onların ihtiyacı değildir taşan enerjilerinin bir kapta birikmesidir..

Osho..

Aşk öğrenilmez.Aşk geliştirilmez.Geliştirilmiş aşk, aşk bile olmayacaktır.O gerçek bir gül olmayacaktır o plastik bir çiçek olacaktır.Bir şeyi öğrendiğinde,bu onun dışardan gelen bir şey olduğu anlamına gelir,o içsel bir gelişme değildir.Ve şayet aşk hakiki ve sahici olacaksa o her zaman yüreğinle olmak zorundadır.Aşk yegane dindir yegane Tanrı'dır.Yaşanması gereken yeğane gizemdir.Aşk anlaşıldığında sem tüm ermişleri dünyanın tüm mistiklerini anlamış olacaksın.O zor bir şey değildir o senin kalp atışın nefes alışın kadar basittir.O sana gelir  o sana toplum tarafından verilmez.Ve vurğulamak isrediğim nokta budur.Aşk doğuştan gelir..

Kollektif bilinçten bireysel bilince..

Bizler ana rahmine düştüğümüz andan beri mensubu olduğumuz ülkenin geleneklerine göreneklerine göre yetiştirildik.Bu gelenek anlayışını kendi potasında eritebilenler başarılı sayıldı başaramayanlar ise kedi misali sokağa atıldı.Gelenekten kasıtımız din,eğitim sistemi hatta ve hatta evimizin içerisindeki yaşantımız bu kurallara dahil..Kısaca doğduğumuz andan itibaren devamlı ama devamlı hiç aksatmadan şuna inan buna inan şu bayrağa sahipsin bu ülken için öleceksin bunu yapmassan kafirsin savaştan kaçarsan adam  öldürmessen bizden değilsin vs.. sonu gelmeyecek saçmalıklar..Ve bu saçmalıkların sonu nereye varacak o da belli değil.Toplumumuz doğduğu günden beri bu saçmalıklar yüzünden kendini boğulmuş işe yaramaz gibi hissediyor,yayımlanan haberler de dünya genelinde insanlığın psikolojik olarak yoğun bir depresyon içerisinde yaşadığı tespit edilmiştir.Ve bu durumdan daha da vahimi insanlar bu durumdan kurtulmak için kendini alkole,televizyona,internete vermiştir.Dünyadaki veri araştırma kurumlarınca yapılan incelemelerde bu kanıyı destekliyor.Ve insan bu durumdan kurtulmak için tamamiyle kendi sorumluğunu üzerine almalıdır.Kollektif biliçlilik yerine bireysel bilinçlilik yaşamımızda ana felsefemiz olmalıdır ancak  o zaman insanlığın kurtuluş gerçekleşebilir.

29 Eylül 2014 Pazartesi


osho


osho


Osho'yu anlamak..
Çoğumuz acı çekmemek uğruna bir çok hata yaparız. Bir yanlış, başka bir yanlışa sebep olur. Herşey mutlu olmak, acı çekmemekiçindir ama insanoğlu hep acı çeker. Mutluluğu ne kadar kovalarsak kovalayalım, acı bizi esir alır. Hatta daha çok kovaladıkça daha çok acı çekeriz. Hayatımızda mutlu anlardan çok, mutsuzluk görürüz. Ve bu bir süre sonra bu kısırdöngüye dönüşür. İçinden çıkılamaz bir hal alır.


Peki acıdan kaçmak mümkün mü? Tabi ki hayır... Çünkü herşey zıttı ile var olur. Sadece geceyi seçiyorum diyemezsiniz. Gündüz de vardır.Sadece yaz olsun istiyorum diyemezsiniz. Kış da vardır. Sadece yaşamayı seçiyorum diyemezsiniz, ölüm de vardır. Sadece mutlu olmak istiyorum diyemezsiniz.  mutsuzluk da vardır. Bunlar hayatın gerçekleridir. Ve herşey, zıttı aracılığıyla var olur. Mutluluğu anlamlandıran mutsuzluktır. Yaşamı anlamlandıran ölümdür. Geceyi anlamlandıran gündüzdür. Bunları olduğu haliyle, hayatın bir gerçeği olarak kabul etmediğimiz sürece kendimizi gereksiz acı bir kısır döngünün içinde buluruz. Hayata karşı isyankar oluruz ve bu çok tehlikelidir. Hayatın güzelliklerini artık göremeyiz. Gülmeyi unuturuz. Bu bizi tahammülsüz yapar. Devamlı bardağın boş tarafını görmemize neden olur. Ve işin en kötü yanı, bu acılarla mücadele etmek uğruna başka bir acı yaratırız ve kendimize olan saygımızı, masumiyetimizi yitiririz. Bu çok daha kötü bir durumdur. Ama bunu bilinçsizce yaparız. Karanlıkla savaşmaya kalkarız. Ancak karanlıkla ne kadar savaşırsanız savaşın, onu yenemezsiniz. Çünkü karanlık boşluktur. Somut birşey değildir. Bir sivrisineğe tüfekle ateş etmeye benzer. Ona savaş açtıkça birçok şeyi berbat edersiniz. Ve onu ancak yine somut olmayan birşeyle yenebilirsiniz. O da ışıktır. Karanlığın üzerine ışık getirebilirsiniz. O zaman karanlık yok olur. Aksi halde onu yenmek uğruna yapacağınız birçok hamle, sizi daha çok batağın içine çeker.


Peki bataktan kastım nedir?  Bana "Madem acı çekmek normal ise, o zaman neden bunlardan bahsediyorsun? "  diye sorabilirsiniz... Sizi anlayabiliyorum. O yüzden şimdi size acının 2 halinden bahsedeceğim...


Birincisi bizi geliştiren, daima ileri götüren, bize daima birşeyler katan acı türüdür... Ben buna pozitif acı diyorum...  Bu acı yaşanmalıdır. Unutmayın, saf olmayan altın bile ateşten geçerek saf altına dönüşür.  Bu bedeli ödemekten korkmayın. Ancak MASUMİYETİ'nizi koruyarak...


Peki nedir masumiyet?  Masumiyet  kendimize saygımızdır, dürüstlüğümüzdür. Varlığımızın saflığına olan inancımızdır. Egomuz bizi ne kadar kirletmeye çalışsa bile içimizdeki hiç kirlenmeyen özün farkına varabilmektir. Aldatılsak, kandırılsak bile, çevremizde olup biten çirkin şeylere rağmen, bizle pazarlık  yapan masum olmayan insanlara rağmen yüreğimizi temiz tutabilmektir.  İşte bunların tümü, huzura giden yoldur. Bizi kötü hislerden alıkoyar. Hayata daima güleryüzle bakmamızı sağlar. Çünkübiliriz ki bizi kandırmak isteyen, kötülüğümüzü düşünen insanlar olsa bile bu onların kendi sorunudur. Onların bu kötü düşüncelerine odaklanıp canımızı sıkmayız. Çünkü sahip olduğumuz masumiyetin bizim gücümüz olduğunu biliriz. Yüreğimizin, bizim ötemizde olan birşeyin hep yanımızda olduğunu biliriz. Çevremiz tarafından yalnız bırakılsak bile aslında yalnız olmadığımızı biliriz. Çünkü en büyük destekçimiz yüreğimizdir. O bize yeterlidir. Ve kimsenin bize yardım etmesine de ihtiyaç duymayız çünkü yüreğimiz, bize yol gösteren en büyük rehberimizdir...


O halde, tüm bunların ışığında söyleyebiliriz ki, masumiyetimizi kaybetmemek birinci koşuldur... Gerekirse bunun uğruna acılar çekelim. Elimizdeki birçok şeyi kaybedelim. Kesinlikle buna değer. Bunu tüm kalbimle söylüyorum ki, bu acı az sonra bahsedeceğim diğer acıların yanında bir hiçtir. 


Pozitif acı'nın yanında bir de negatif acı vardır... Bu bizi geliştirmeyen, sadece zaman kaybı olan, bunalımlara sokan, hayata küstüren, herşeyin anlamsız olduğu hissine kapılmamızı sağlayan, bırakın en ufak şeyden mutlu olmayı, büyük şeylerden bile mutlu olmamızı engelleyen bir acı türüdür...  Bu acının temelinde yukarıda bahsettiğim masumiyet duygusunun yokluğu, kirlenmişlik, değersizlik, pişmanlık hissi vardır. Bunların tümü bizi hayata küstüren iğrenç duygulardır. Bunu yaşayan insanlar tamamen uykuya geçer. Bir hayalet gibi yaşar. Hiçbirşeye odaklanamaz. Hiçbirşeyden keyif alamaz çünkü o kötü duygular insanı esir alır. İnsan bir kısır döngü içinde sürekli bu kötü hisleri yaşar. Hayat akıp giderken, bir bakmışız ki çoğu şey önümüzden geçip gitmiştir. Yaşam boşa harcanmıştır. Önümüze gelen güzellikleri göremeyiz çünkü tüm bu negatif duygular bir perde gibi bu güzelliklerin görünmesini engeller. O güzellikleri yaşayamayız, çünkü içimizde bir ses "Sen kim oluyosun da mutlu oluyorsun, sen mutluluğu haketmiyorsun"  diye bağırır durur... Mutluluk önümüze gelse bile, onu reddederiz. Acılara bağlanmışızdır ve bu acılar bir kanser gibi tüm hücrelerimizi sarar...



Evet, acı her zaman olacak, o hayatın bir gerçeği ama en azından pozitif ve negatif acıyı seçme özgürlüğüne sahibiz... Birşeyler kaybetmek uğruna bile olsa bizi geliştiren acıları seçin diyorum ben... Emin olun kaybedecek hiçbirşeyiniz olmayacak.
En son hüzün uğramıştı buralara
sen gittiğinden beri
karanlığa küskünlüğüm
aydınlıkla hiç aram yok
en son rüzgarlarla konuşmuşluğum
haberi yok kimsenin
dili yok senden yana kimsenin
adını bile unutmuş bu sokaklar
sevdalar bile uğramamış
taş kalpli insanlar
ne edersin mevsim sonbahar
çoktan bitmiş ilkbahar
şimdi hüzün mevsimi
solmuş tüm umutlar





Osho okyanusta damla olmuştur kısaca ona karışmıştır o dalğaların sesiyle aşkın gözyaşlarında sevişmiştir..

KİMMİYİM BEN
KaLabaLıktayım ama yaLnızım,
SesLi görünsemde Çok Ses'sizim,asLında..

NeşeLiymiş gibi dursamda Hep ßi HüzünLü,
ZorLukLar karşısında GüçLü dursamda çok zayıf,
ßi O kadarda kırıLganım asLında..
Kendi haLinde Ses'siz ßiriyim..
Şâirin de dediği gibi "yaşadığı Şehre göre değiL,
içinde yaşattığı Yüreğe Göre yaşayanım"...
KaLbe DüŞen DamLalar'da
Acısını sevinçLerini hissederek yazanım ßen!
İyiLeşmiş gibi görünsede asLında..
BİR GÖNÜL YORGUNUYUM BEN!
Nefes almanızdaki büyünün ezgisine kapılın..
Bazen son olan herşey senin başlangıcın olabilir... Bu senin bakış açının nasıl olduğu ile ilgili... Bazen se başlangıç dediğimiz bir durum sizin sonunuz olabilir hayat böyle...! Birbirimizi kırmadan, incitmeden, sevgi ile yakınlaşsak bize değer verenlere kucak dolusu mutluluklar göndersek...! Yarının olmayacağını düşünerek bize verilenlerle mutlu olsak...! Hep ben demeyi bırakıp biz diye bir toplum olsak...! sevsek, sevilsek doya doya yaşamın içinde sevgi yolculukları yapsak...! SEN SANA DEĞER VERENLERLE ÖZELSİNDİR... Hayatı sana değer verenlerin sevgisiyle kenetlenmiş bir yumak olamsı dileğiyle...!!!
Her anı güzel yaşamak için bence gelişmiş bir ülkede yaşamak lazım .bunca sıkıntı varken ,işsizlik,ağır vergiler ,krediler .asgari ücretin ihtiyaçları karşılayacak ,emekli maaşlarının yeterli olduğu ve bizi yönetenlerin zengin degilde halkın zengin olduğu bir ülkede yaşamak.dil ,din ,ırk ayrımı olmayan bir dünyada yaşamak lazım.savaşların olmadığı bir dünyada yaşamak lazım .bütün bunların olduğu bir ülkede bir dünyada başını kuma gömüp mutluluk oyunu oynamak duyarsız olmak imkansız
anı yaşamak. bu kelime herkesin ağzına sakız olmuş. anı yaşamak, içindeki anlam nedir. her türlü, aşırılığımı, vurdumduymazlığımı, bir kere dünyayaya geliyoruz her ne varsa yasak onu yaşayalımmı nedir ALLAH aşkına anı yaşamak. ve toplumda gencinden orta yaşlısına herkes anı yaşamak adına, özgürlük adına toplum değelerinide, gelenek göreneğide hiçe sayarak ne varsa yaşanıyor. bu msjı bu kadar basit ifade ederek; anı yaşayın an geri gelmiyor diye söyleye söyleye anlık hayatlar yaşanıyor. bence; toplumları etkilemek adına bir söz söylerken, bu sözün içini doldurarak ifade etmek gerekir. evet anı yaşamak gerekir. karşınadikine, eşine, evladına arkadaşına, ailene değer vererek. onun hayatına değer katarak yaşamak gerekir.
babam vefat ettiğinden beri en büyük acım, yaşarken bir fazla ópememek elini. ve onun acısını oğlumu bir fazla óperek dindiriyorum hergün. bazı kalıplaşmış tabular ruhumuzda yaralar bırakıyor. AYIP YAPMA,SÓYLEME,GİTME VS. ruhunuzdaki heyecanı,tutkuları,istekleri rahat bırakın. yapmadan denemeden söylemeden pişman olmayın. eylemden sonra pişman olun. yaptıklarının değil yapmadıklarının yorgunluğunu çeker yürek. cömert olun tutkularınıza karşı...
 Zaman sürekli hareket halinde olan yağız beyaz bir at gibi koşuyor doludizgin, özgür. Bizlerse ne yeterince sabırlıyız, ne yeterince çevik. Bir türlü yakalayamıyoruz dizginlerini. Sürekli yarını planlamaktan, geleceği düşünüp geçmişe hayıflanmaktan bugünü yaşayamıyoruz.
28/09/2014:...................... Soğuk,soguga dair olan ısıtıyor her yerimi..kış çocuğu olup hele soğuğa heveslenir olmak,yeterince hararet sebebi..içtiğin çayın daha bir tadı var,sıcak bir yerde toplaşıvermenin,bol acılı bir çorba içivermenin,ayaza karşı göğsünü gererek eller cepte yürümenin,üstüne çamuru sıçratıp geçenin ardından ağız dolusu küfretmenin,çocukluğum uyanır uykudan.toyluk çağlarım buram buram kestane kokar,ciğerimin orta yeri meskenli acılar,ayrılıklar,kavuşmalar,özlemler,birdahaki sefer inşallahlı dilekler,çıkmaz sokaklar,ani açılan yollar,kayıplar,kazançlar,
Ömrünü gayet tarifeli sefere bindirip,ardından el sallamalar,kış üstü hepsi gelir benliğime.. Teker teker tüm yasanmıslıklarım havanın nekadar soguk oldugunu hıssetmeden,gecenın bır vaktı, kız kulesını ıseyretmek gıbı,konusulanları dınlerken ıcındekı acabalarla savas vermek gıbı, arkadan susma sarkısı calarken,sen sadece konuşanı dinlersin sorduklarının bir cevabı yoktur, belkıde buyuzdendır butun kaybedıslerım içimdekileri avazım cıktıgı kadar haykıramamak mesela canınız CEHENNEME .....
..............gibi...............
Senin aradığın her şeyde mutlu olmak adına yaptığın her eylemde Hak'kı arayış vardır..Kavrayabilene..
Senin aşk dediğin şey hormanarın çalışmasından başka bir şey değildir.O aşkı ömür boyu devam ettirmek için hormonlarını çalıştırmak zorundasın..
Alkol,siğara,televizyonlar vs.. olmassa insanları nasıl durduracaksınız onları psikolojik baskı altında daha ne kadar tutacaksınız günden güne insanlar artık spritüel öğretmenlerle birlikte yepyeni farkındalıklar kazanıyor alışılmışın dışına çıkıyor yeni bir dünyayı tanrı bu sefer elçisiz kendi eliyle inşa ediyor..
Peygamberimiz sakal bırakmıştır doğru ama neden bırakmıştır bileniniz var mı ?
Herşeye bağımlıyım çünkü biliyorum bunların sebebi özden ayrı düşüşümdür.Bu ayrılık o bana kendinden üfürdüğü zaman başladı her şey de o var ama bi sınırlı maddesel dünyada hazzımızda sonlu oluyor oysa bana sonsuz haz gerek aşk gerek Hallacı Mansur misali..
Biliyorum şu an sende umutsuzsun bıkkınsın yaşamdan hep birilerinin seni ayağa kaldırmasını beklıyorsun soruyorum sana ya herkes senin gibiyse o zaman kim kimi kaldıracak seccadedeki aştan başka Hak'tan başka..
Tüm canlı varlıklar dünyada katledilirken ve hepimiz aynı enerjiden aynı özden ibaretsek nasıl bir tarafta acı varken bir tarafımız mutlu olabilir..Elmanın bir yanı tuzlu diğer yanı tatlı olur mu hiç anlayabilene..
Yaş kavramı ölümlüler için ben son kullanma tarihim olmasını istemezdim ya da hiç yaşımın olmaması her zaman ilk doğduğun an gibi olmak isterdim ya sen ?

Hiç bir insanın cevap bulamadığı soru:İnsan neden mutlu olmak ister ?
Evet cevaplarınızı bekliyorum..

Bedenin ruhuna ulaşmakta ilk adım olmalı son adım değil sevgilim kokun bana nefes aldığımı hissetirmeli yoksa nasıl ulaşabilirimki özünde gizli olan hazineye..
Yokluğunun şarkısı kulaklarımda değil artık tüm bedenimde
Nereye kaçsam nerede nefes alsam kime baksam olmayan sensin artık
Keşke giderken kalbimide götürseydin belki sen diye atmazdı geceleri
Belki uyurdum son kez o zaman ebedi olarak..



28 Eylül 2014 Pazar

En güzel terkediş kendini terketmek..O zaman hiç kimsenin seni terketmesinden korkmassın tabi bunu başarabilenedir hayat..Bunu başardın mı diye sorarsan henüz başarmadım ama her gün kendimi biraz daha terkediyorum..Kendini terkeden birini asla terkedemessin asla aldatamassın asla yalan söyleyemessin karanlığa yumruk atmak gibi bir şey onu tehtid etmek çünkü kaybedecek bir şeyi yoktur ki.. Bir benliği vardı kendine ait onu da terkediyor..Cesur olmak değilde cesurluğa adım atmak böyle bir şey işte kendini yok etmek.Her yok oluş yeni bir başlangıçmış meğer..Kendine yeni bir satırbaşı yapmakmış sonsuzluğun sayfasında..
Senin sertçe kapıya çarpışın benimse o an dudaklarına çarpışım anlıktı,Aşk'tı..Kokun ise aldığım en iyi nefesti..,
Şafi mezhebinde kurallar şöyle hanefi mezhebinde kurallar böyle ben şu tarikattanım sen şu tarikattansın senin kuralların farklı benimki farklı ayrılığın içinde AŞK'I arıyoruz bu kurallarada edep diyorlar ya..İslamın anlamı barıştır barışın anlamı birliktir bu ayrılık niye kime..
Ne bekliyorsunuz ki?
Birini sevdiğiniz zaman onun da sizi sevmesi şart mı? 
Aşk, kişinin içinde yaşayan sırrın kendisidir.
Evet.
Sana aşık olduğum doğrudur.
Senin de bana aşık olmanı beklemiyorum ki?
Ben aşkın kor ateşi ile yanmışım.
Bundan daha güzel ne olabilir?
Mutluluk ve mutsuzluk dünyavi maneviyat biçimleridir.Bazen kapını çalarlar ve giderler.Sana en başta mutsuzluk bir kıvılcım olarak gelir ama insan onu düşüncelerİ ile büyütür;büyüttükçe kendi küçülür sorunlar onu bedenini ruhunu yaşama sevincini ele geçirir.En iyi çözüm namaz ve etkili bir duadır.Göreceksin seccaden gözyaşınla ıslandığında yeniden çiçek açmışsın yeniden kuşların, böceklerin gökyüzünün saflığına bürünmüşssündür.Ve en önemli olan gerçek evin olan Allaha dönmüşsündür..
Öyle ya da böyle acı çekiyorsun değil mi,her gün maske takıyorsun mesala;hergün zorluyorsun kendini boğuldun artık ,ruhundaki karmaşıklık kirpiğinin ucundaki gözyaşında bekliyor biliyorum tutma bırak aksın aksın ki gülüşünün inceliği ve zarafeti ilahi olanla buluşsun,aşkta buluşsun; namazda buluşsun..
Bu ülkede ekonomistlerin hatası 18 yy ve 19 yy.daki meydana atılmış iktisat ekollerini tekrar ve taklit etmek.. Moneteristler,Keynesyenler,Klasikler vb..O da yetmezmiş gibi bunu sınavda öğrencinin zekiliğini ölçmek için kullanmaları çok vahim.Durmadan derslerde geçmişi tekrar ediyoruz ve bununla beraber geçmişin tekrarıyla geleceği birleştirmeye çalışıyoruz bir Çin bir Japonya bu yüzden olamıyoruz.Bugün sınava girdim ve sadece finalde çıkan soruları ezberledim çok yüksek bir puan almışım oysa ne dediğini bilmiyorum,ne soruyor onuda anlamıyorum belki de başkasının deneyimlediği bir ekolü benim zekam sizin şu ucuz eğitim sistemi yüzünden şu an kavrayamıyor..Çünkü düz mantık anlatım.. Ne yapmışlar sadece anlatım..Neden yapmışlar ,niçin böyle ekoller çıkmış,siz olsanız yani bir ekonomist olarak fikirleriniz nedir sizce mutlak doğruya hakim olana nasıl yaklaşabiliriz bu ekoller yaklaşmışmıdır,sorusuna cevap verecek kapasite de değilim ve biliyorum ki bunu okuyan siz de aynı görüşe fikre sahipsiniz evet sayın sayğıdeğer sözde ülkemizi ve bizi düşünen çok bilmiş hocalarım YENİ NESİL SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR..
Farkedilir bir biçimde Nazım'da,Akif'te,Osho'da,İsa'da,Davud'ta acı görüyorum insan acıdan doğar,aslında şu anki yaşamımızın olğunluğu acıyla ölçülebilir,nerede daha anlayışlı daha kibar birini görsek ama samimi olarak aslında onun acıdan doğduğunu kavrayabiliriz tıpkı yukardaki üstadlar gibi..Hayatın olğunluğu hayal kırıklıklarıdır,terkedilişlerdir,yalanlardır belkide dost kazığıdır.. hayatın tecrübesi ancak bunlara göre ölçülebilir ACI varsa yaşam vardır acı varsa tecrübe vardır.Bunlar insanın yaşından bağımsızdır çünkü acının yaşı yoktur..
Kadın şiirdir,onun şairi ise erkek bu yapıtın bestesi ise Aşk'tır..
,
Aziz Mert DAĞ
Bu gece sadece ben için değil, sevdiklerim için değil, insanlık için dua ediyorum. Sadece kendi günahlarım için değil, hepimizin günahları için af diliyorum. Sen de şu an ölüm korkusuyla yaşayanları, hastaları, yalnızları, mutsuzları, evsizleri,yüreği ağlayanları, acı çeken her bir yaradılanı dualarında unutma lütfen. Çocukluğumda komşularımızla gezdiğimiz 7 caminin anılarında başlayıp, bütün yaşamımı odamın duvarlarına, boşluğuna, geceye taşırken, benim hala hepimiz için umudum var. Yaradan dualarımızı kabul eylesin.
Ve sorun şudur ki eğer çok uzun süre acı çekersen acılarına bağımlı hale geleceksin. O zaman acının içinde bir tür hoşnutluk hissetmeye başlayacaksın. Bir mazoşist haline gelebilirsin ve o zaman onun dışına çıkmak çok zor olacaktır. O zaman sorun çok büyüktür...
Her Adem,Havva'sının içinde kendini bulmalıdır çünkü sende eksik olan Havvadır.Aşk dediğin şey ise yaradanın Havva'da seni saklamasıdır..
Bir ilişkide bir taraf güçlüyü, bir taraf güçsüzü yaşatıyorsa o ilişki sürmez. Bir ilişkide bir taraf diğerine hükmetmeye çalışırsa o ilişki de sürmez. Bir ilişkide bir taraf diğeri için hayatından, kendinden vazgeçiyorsa o ilişki başlarken niteliğini kaybetmiş demektir.
Ellerimle güneşe dokunuyorum çok soğuk geliyor artık bana yaşam
İçimden bir ses yüreğinle dokunmadıkça  donmaya mahkumsun diyor
Ben de diyorum ki ne yürek kaldı ne de cesaret
Olsun diyor bak gözlerindeki ışıltının sahibi yaşamı nasılda anlatıyor satırlarında
Işıltının sahibi beni ne zaman layık görmüş ki aşkın satırına..
Sen ezelden beri şiirdin daha yeni döktün kendini kağıtlara yunus misali..

Öbür taraf dediğin bu dünya da değilmidir
Bu dünya dediğinse  sonsuzluğun sınırı mıdır
Bütünün parçadan farkı ne büyüklüğümüdür ki acep
Yoksa büyüklük özün sendeki lütfu mudur?
Eyy ahmak gönül bilmem deme en büyükten farklısımısın ki.

Diyorum ki taşıdığım büyüklüğü bilmeye layıkmıyım..
Mutlu olduğun anlarda çocuk gibi hareket edersin,çünkü mutlu olmak başlı başlına çocukluktur;o neşedir,heyacandır... Kimin mutluluğu daha çok çalınmışşsa daha çok özlem duyar çocukluğuna..Çünkü mutluluk başlı başına çocukluktur,çocuk olmaktan vazgeçmeyin..
Bazen hayatımızda, ilişkilerimizde özellikle hayatımızın geri kalanını etkileyecek bazı tecrübelere sahip oluruz.Bu tecrübelerimizi hayatımızın geri kalan her olayına,her aşkına kısaca her duruma eski tecrübelerimizi uyğularız.Ama bu bilinçaltında gerçekleşir bazen sen istemesende eski tecrübelerinin kalıntısı yeni hayatınında yeni ilişkinde yansımalarını gösterir.Ama şunu unutmamak gerekir ki hayat süreklidir,her an çiçekler böcekler,hatta bizim duyğularımız bile günden güne değişiklik gösterir.Bu devinimi durduramayız zaten hayat budur devamlı haraket halindedir.İlk başta sevgili, para,mal, mülk sahibi olmadan önce bunu neden istediğimizi derinlemesine sorğulamalıyız.Bulduğumuz şey bizi mutluluk,heycan,sevinç açlığına götürecektir.Oysa bu durum ancak içimizde en derinlerde halledilir.Bunu halledebilmek için MUTLULUĞU en içteki bende aramalı insan.Çünkü içindeki ışıltı yaşamın güzelliğini gözlerinde belirler.Işıltı yoksa hayatında karanlıktır,bu karanlığın aydınlığı ise sende gizlidir..
çindeki ışıltı yaşamın güzelliğini gözlerinde belirler.Işıltı yoksa hayatında karanlıktır,bu karanlığın aydınlığı ise sende gizlidir..
,
İnsanların hakkımızda ne düşündüğüne kilitlenip kaldığımız anda hayat da bizi kilitliyor. Kalıplar içinde fırında pişmiş kurabiyelere dönüyoruz. Toplum aman yanlış anlamasın diye renksiz, zevksiz karakterleri üzerimize giyiyoruz. Sonra da aradan birileri zincirlerini kırıp çıktı mı, bir de başarılı oldu mu önce hayıflanıyor sonra da başlıyoruz yermeye. Aslında kendimizi yeriyoruz cesaret edip istediğimiz hayatlara yelken açamadığımız için. Aslında kendimize kızıyoruz yaptığımıza değil, yapmadıklarımıza duyduğumuz pişmanlıklar için.. Aslında kendimize kızıyoruz bir gün eşimiz kapıyı açında elimizde bir gülle diz çöküp, avare bir aşık gibi “Seni seviyorum” diyemediğimiz için...
Bir iki dakika geriye bakın yaptıklarınız mı yoksa yapamadığınız içinizde kalanlar mı sizi daha çok üzüyor hırpalıyor. Sadece tek bir şeyi hatırlayın... Tek bir hayatınız ve tek bir şansınız var... Hiçbir an geri gelmeyecek...
Cennette boştur,cehennemde.Sen onları bu dünyadan götürdüklerinle doldurursun.O yüzden bu dünya boş değildir asıl dolu olan burasıdır;cennette buradadır,cehennemde sen burada neyi bulursan ahirette o senin olur.Allahı bulursan cennet şeytanı bulursan cehennem senin olur..Yanacaksan da sen kendini yakarsın seçimlerinle,söyle bakalım şimdi cehennemi sen mi seçtin o mu gönderdi..
Türk,Kürt savaşı yoktur;kültürlerin uyuşmamasından kaynaklanan bir ayrım vardır.Evet,tek ayrımda budur;oysaki allah bu ayrımı kaynaşalım dünyanın üstünde çiçek misali rengarenk olalım diye vermiştir.Savaşalım diye değil,hele birbirimizi öldürüp buna şehit diyelim diye hiç değil..Evet Amed'de askerlik yapıp Kürt kadınların elini öpüp onların ikram ettiği gözlemeden yemek istiyorum işte ben böyle Türküm bu memlekkette Kürt kardeşlerim,Arap kardeşlerim olmadan yaşamak istemeyen bir Türk'üm..
Dünyanın böyle çirkin olması bizi cami de kilise de sinegogta şartlandıranların ve ayrıştıranların suçudur.Ateist gençler Allah'a değil sizin saçmalıklarınıza inanmıyor.Haklılar da benim rabbim sizin yaydığınız dini göndermedi o Aşk dinini bizlere bahşetti.Onu sapıtanda siz imamlar ,rahipler ,keşişler hahamlar vb..Siz insan zihnini köleleştirmekten başka bir şey yapmadınız,siz yaradılışımızda kendiliğinden var olan cinselliğimize bile el attınız.Bastırılan her duyğu şiddet olarak dünyaya yansıdı işte ortada..
Zeytin ağaçlarının kıpırtısıymış yaşam bir bebeğin kokusuymuş meğer
Nedir bu anlam arayışı nedir bu kendi içinde kayboluş
Anlıyorum galiba geldiğim yerin güzelliğidir belkide beni yabancılığa sürükleyen
Peki ne kadar sürecek bu yabancılık ?
Kendimdeki seni bulup beni tanıyana kadar mı yoksa..
Ve anlıyorum, ben yarattıkça seni ,beni tanıyorum

Ölüme güzellik katıyorum, doksandokuz esmanın dışına çıkarak
Bir damlaydım seni buldum dalğa oldum
Sonra öldüm sen oldum okyanus oldum aşk oldum..
Baktım da senden öte göremedim artık benliğimde bir şey
Benliğimde neymiş senin aşkının evinde

Şimdi yanıyorum yakanın nur-u zemzem olduğunu bilerek..
Sırrı mı aşkı bilenler anlar da ona medet bulamaz
Bu nasıl bir derttir ki dermanı yine kendinden başka yerde olmasın
Bulamam kendimi ki dermanı bulayım
Ya eğer bir bulursam Aşk’ı sukutün cehenneminde yanalım o zaman
Bilmem ki kendimi daha nideyim,garip evimi nerelere vurayım
Vur be kahpe gönül neye yarar arısız balsız kovan..


Hayatta her an her şeyin değişebileceğini asla aklından çıkartma. Durumların gerektirdiğini, gerektiğinde yapmak zorundasın. Biliyorum bazen çok güç, canın yanıyor ama yapmak zorundasın. Duvara sıkıştığında sevimli bir kedinin yırtıcılığı gibi, gerektiğinde sen de duvarları yıkıp, tozun dumanın arasından dimdik gidebilecek kadar. Gözünde yaş, yüreğinde burukluk ama böyle böyle büyüyoruz. Gitmen gerektiğinde gidebilmeli, yıkman gerektiğinde yıkabilmelisin. Sakin,vakur, sen gibi... Her an her şey değişebilir ve sen de yüreğinden geleni, sana yakışanı yapabilirsin. Onurlu, duygulu, cesur gerçek bir insan gibi...
Sen yüreğimdeki gizemin sihrisin Hak’kın Aşk adının tecellisisin 
Ve şimdi yine ibadetim başladı ilk öpüşünde 
Çünkü yaradılışımın gizemi saklı dudaklarında ya da yaşam sebebimin kanıtı..
Ve şimdi nasıl çekebilirsin dudaklarını benden ben onlarda Hak’ı bulmuşken.
Canın sağolsun sevgili;
Ölümde senden yaşamda senden..
Ömrüm seni aramakla geçmiş sen nefesimdeymişssin meğer ney misali
Ve yine çekiyorum sonsuzluğu içime sende kaybolana dek.
En derinlerde bulmuşum kendimi camiyi kuran'ı aşkı hayatı..
Seni anlatıyorum şimdi kendi dilimde her dile değeceğini bilerek
Çünkü sonsuzluğun dili aşk olmalı ve her kalbe dokunmalı..
Dokunuyorum sensiz kalmış,susamış ağlamış kalplere sayende..
,
Aziz Mert DAĞ..
Gözlerinden aktım bugün en içe,öze..
Ve yine yaşamı kalbinin ritminde deneyimledim bedenin sayesinde 
Sonra anladım bu bedeninin tadı olamaz hangi dünyadayım ben
Anladım şimdi bedeninden Vedüd’e varmışım farkında olmadan
Sanki bedeninde yeniden hayat bulmuş ruhumunun bestesi.
Sessizliğin orkestrası çalıyor şimdi beni sonsuzluğa armağan olarak..
,
Bayrak; insanın asıl egosudur. Bir anlam ifade ettiği filan da yoktur. Çok fazla şeyle özdeşleşiyorsun. ‘Şu benim, bu benim. Benim ülkem, benim milletim, benim ulusal bayrağım… Bu özdeşleşme bilinçsizcedir ve bilinçsizce yapılan her şey bir suçtur. Ulusal bayraklar yaşamdan çok ölümün sembolüdür. Senin bir ulusun yok. Kimse hiçbir ülkeye ait değil. Tüm dünya bizim, dünya bölünmemiştir. Bu bölünmeler yalnızca siyasi haritalardadır. Bayrak nedir ki? Bir kuş bile bazen üzerine pisleyebiliyor. Çok fazla bayrak, çok fazla düşmanlık ve ego…İşte eğitim sistemi bu kalıba göre şekillendirilmelidir ve o zaman öğretmenler görevini yerine getirecektir..İşte öğretmenler bu görüşün tam zıddını zihinsel tahtaları boş olan masum çiçeklerin beynine kazıdığı için ölümlerin en büyük sorumlusudur.Tüm sınırlar yıkılmalı ve tüm bayraklar yakılmalıdır en göklere şanlı insanlık bayrağı çekilmelidir yine ilk başta ırksal milliyetçilğin yerine insanlığın milliyetçiliği öğretilmelidir.